17 Ocak 2007

adana’lıyık, bici yer şalgam içerik


bölüm sorumlumuz yarın adana’ya uçuyorsunuz dediğinde yeni işyerindeki ilk şehir dışı seyahatine çıkacak olmanın yanı sıra bir dönem yaşadığım ve yaklaşık on yıldır görmediğim adana’yı tekrar görecek olmanın da verdiği tuhaf bir ruh hali içindeydim akşam eve gelip googleört’ü açtığımda. şehirdeki tek stadyum olduğu için beş ocak stadını ve defalarca kez üzerinden geçtiğim köprülere olan konumunu hatırlayabildiğim merkez camii’ni rahatlıkla buldum. ama google’ın bu son mucizesi ile şehre balonla üzerinden geçiyormuş gibi tepeden bakmak bile adana’yla ilgili silik hatıraları canlandırmaya yetmedi. uzun uğraşlarıma rağmen okuduğum okulu, yaşadığım semti bulamadım.


havaalanına indiğimizde yanımıza gelen baba türk –muhtemelen adana’lı-, anne rus bu sevimli melez çocuğun yanağından makas almayı ihmal etmedim. hemen yanıbaşına dikilmiş 'iki abi'yi görmek için kafasını bir hayli yukarı kaldırması ve bunu yaparken zorlandığını görmek yumurcağa olduğundan daha sevimli bir hava vermişti.

bir süre sonra bizi almaya gelen şehirli arkadaşlarla işletmemizin yolunu tuttuk. yoğun geçen bir çalışma gününün ardından otelin yolunu tuttuk. şehri gezecek zaman da yoktu, derman da.

ertesi sabahın köründe ekip arkadaşım emerson’un da henüz uyuyor olmasından yararlanarak otel çevresinden başlayarak küçük bir şehir turu yapmaya karar verdim. yeniyetmeliğinin şehrine on sene sonra gitmek her zaman başına gelebilecek bir şey değildir ve bunun nasıl olduğunu öğrenecek olmanın da verdiği tuhaf bir duyguyla küçük şehir turuna başladım.

kaldığımız otelin hemen karşısındaki, alışveriş yapmak için olmasa bile zaman zaman hamburger yemek için gittiğim alışveriş merkezini gülümseyerek hatırladım. küçüksaat çevresinden yukarı çıkarken yayaların istanbul’daki gibi trafik ışıklarını önemsememesi ve hepsi beyaz olan dolmuşların sayısının bu kadar fazla olmasına şaşırdım.

geçmişte bu sokaklarda uzun süre seyyar satıcılık yapmam bile çoğu yapıyı, binayı, sokak kıvrımını hatırlamama yardımcı olmadı. ya on sene bir şehri unutmak için uzun bir zaman ya da bu şehri hiçbir zaman sevemediğimi bilen hafızam unutmam için bana bir iyilik yapmıştı.


uzun caddelerin birinin sonunda nihayet tanıdık bir yapıyla göz göze geldim. taşköprü benim için adana’nın bir nevi boğaz köprüsü’dür.



bu bölgeye geldiğimde ilginç bir durumun farkına vardım; kot pantolon üstüne giyilmiş tam veya yarım cepken -mi diyorlar- bu aralar şehirde moda olmalı ki abartısız beş kızdan üçünün tercihiydi. tek bir kişide belki tuhaf durmazdı ama 3/5’lik yüksek bir oran ıyyk dedirtti. bilerinin kot/cepken ikilisi konusunda ‘bayan’ arkadaşları uyarması şehrin iyiliğine olacak.



burayı çok iyi hatırlıyorum, hiç değişmemiş. meşhur kuruköprü şalgamcısı, kuruköprü civarına gidecek yerli turistlerin uğramadan geçmemesi gereken bir yerdir.

yaklaşık kırk beş dakika süren bu minik şehir turunun sonlarına geldiğimde on sene aradan sonra adana’yı –pek çok kişinin de dediği gibi- büyük bir köy olarak belleğime işledim. belki haksızlık etmiş olacaktım ama kırk beş dakikalık şehir turunun ardından istanbul burnumda tütmeye başlamıştı.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Adana'yı sevmem ama yaşarım.
Para biriktirmek için ideal..

Yollar uzun değil..Sabahları işe gitmek için çok erken kalkmak zorunda değilim...

En azından hava alanından eve varmak daha kolay ve aynı zamanda daha ucuz..

İstanbul'da burada alışkın olmadığım için yürümekten ayaklarım su topladı. ya ya...

mnkdprsf dedi ki...

Turgut Özal
Bici Bici
Baraj Kapısı- Balcalı
Tatlıcı Fehmi
9,5 Durak
Aytaç Durak!?
"Şehir Merkezi-Havaalanı = 10 dk"
"Mavra"
"Aboo"
"Mayıştım"
"Turuncular'a zam gelmiş, Özenler geçiyo önünden"
"Barkal son durak"
"Taş köprü"
"Taş Kadayıfı"

Sndrfknella dedi ki...

Benim Adana denince aklıma gelen ilk şey deprem olduğu anda Allaha kitaba söven adamların yaşadığı yer olması ;)

Bir de Sun sineması... Cansun diye Adana'lı bir çocuk vardı bir dönem "hoşlandığım"... SUN'lar ortak ya, aklımda kalmış işte.