26 Mayıs 2007

no more msn

“…ya kişilikler bizzat matrix'in içinde, yani dijital nesneler haline gelmiş ya da sistemin dışında yani direniş ülkesi zion'da radikalleşmiş…” jean baudrillard

acaba jean baudrillard amcam(sothyz’e sevgilerle;)), ölmeden önce birkaç sene önce verdiği bir röportajda matrix’in içinde ve dışında neler olup bittiğini tanımlarken kullandığı yukarıdaki bu cümleyle biz msn buddy’lerine de bir göndermede bulunmuş olabilir miydi? cümledeki matrix yerine msn, zion yerine de gerçek dünya’yı koyduğumuzda ortaya çıkan yeni anlamın tam da içinde bulunduğumuz durumu ifade etmesi neden olmasın dedirtiyor. neden olmasın amca?


“ya kişilikler bizzat msn’in içinde, yani dijital nesneler haline gelmiş ya da sistemin dışında yani gerçek dünya’da”

matrix’in kodunu kırdık

geçen sene -tesadüf bu ya- tam da bu zamanlarda bir arkadaş( ki bu arkadaşın kim olduğunu herkes az çok iyi bilir. kah “bir arkadaşımın basenlerinde problem var, ne önerirsiniz doktor bey”, kah “bir arkadaşım senden hoşlanıyor ama sana söylemeye utanıyor” cümlelerinde de ortaya çıktığı görülmüştür tarih boyunca) bu konudaki çekincelerini burada belirttiğinde biz de buralarda geziniyorduk, bizim de bu kırmızı/yeşil adamlar/kadınlarla ilgili kaygılarımız vardı o an için üstesinden gelemeyip zamana bıraktığımız.

sonra geçen günlerde telefon numaramızı da, mail adresimizi de bilen bir arkadaş “nerelerdesin hacım, bir süredir msn’de göremeyince merak ettim!” şeklinde bir instant message gönderince, kaygılarımız tekrar su yüzüne çıkmış, gerçekte nerede olduğumuzu anlamıştık: gerçek dünya hak getire, matrix’in tam da içindeydik.

uzuun uzuun e-mektuplar yazmayı özledik. ve artık kelimelerimizin instant message hızında ve etkisinde sabun köpüğü gibi uçup kaybolmasını da, matrix’teki yeşil buddy’leri kanıksama duygusunu zion’a taşımayı da istemiyoruz.

would you please erase me?

yeşil buddy’lerle matrix’te değil, yeşil vadi’deki bir masada oturup geyik yapmayı tercih edeceğiz. ola ki yalnızsak, yalnız olduğumuz da ortaya çıka.

matrix’in şifresini kırdık ve artık biliyoruz ki zion’daki yalnızlığımız, matrix’teki o kırmızı elbiseli kadından daha gerçek. yaşayacaksak, bununla da yaşayabiliriz.

5 yorum:

Zeynep dedi ki...

herhangi boş bir günümün önemli bir kısmını bilgisayar başında geçirmeme rağmen, hâlâ apartmana her girişimde posta kutusuna heyecanla bakan ve sevdiklerine yılbaşlarında ve/veya doğumgünlerinde kartpostal gönderen biri olarak,
ben de hayatımda hiç görmediğim ama msn kontak listemde olan insanları yuvarlak kafalı yeşil bir portre şeklinde canlandırıyorum kafamda.

Adsız dedi ki...

Benim artık bir msn'm yok,kurtuldum ondan,bunu ben istemedim gerçi iş yeri çok feci yerel ağım yasakladı:) e ben de dedim ki boynumuz kıldan ince, zamanında çoook izledik Zeki Alaska,Metin Akçınar'dan Yasakları, idmanlıyız bu konuda peki tamam dedim. Kestiler msn i...
Çocukken postacı geldiğinde "_amca bize de mektup var mı?" diye heyecanla sorar, telaşla beklerdik "_dur bakalım var mıymış" derken postacı amca... Güzeldi o günler, o günler güzeldi..Papatya kokulu çocukluğum,naftalin kokan amcalarım,teyzelerim,kibar insanlarım... Geçmişe dair ne varsa özlüyorum..

Sera dedi ki...

yazını mesajından sonra gördüm.
zaten bildiğin gibi öyle msni her daim açık ya da durmadan boş çene yapan biri değilim.
msnde birileriyle konuşunca kendi kendime mi konuşuyorum, karşımdaki de kendi kendine mi eğleniyor ya da canlı mı diye sorduğum çok oluyor.
ama birkaç kişi var ki, matrix dünyasındaki kişilerden çok daha gerçek, somut dünyadakiler de bi o kadar sanal.

Adsız dedi ki...

bizim için kurgulanan iki tür gerçeklikten dijital olanı diğerine göre biraz daha geniş iletişimsel imkanlara sahip. Mesela, hala dış dünyada insanlara sağ tıklayıp "bu kişiyle iletişim kurmanın başka yollarını" deneyemiyoruz.

Adsız dedi ki...

biraz geç düştü (ama bu kadar da değil, bir on gündür filan kalıyor bu yorum):
benden alacak bir hediyeniz var hala!