26 Aralık 2007

şırıl şırıl yanılsama

“niagara şelalesi diyorum. nil nehri diyorum. okuldayken uyuyan birinin elini ılık suya daldırırsan o kişinin yatağa işeyeceğine inanırdık” / fc


diurnal illusion: the shadow of a grand piano approaching, 1931

kadıköy beşiktaş vapurundaydım ve okuduğum kitabın ‘the narrator’u, tyler durden’ın istiridye ve kişnişotuyla yapılmış koyu kıvamlı domates çorbasına ‘küçük tyler’ı daldırıp işeyerek ‘kendisinden daha büyükmüş gibi gelen elmaslar takıştırmış devasa karılarıyla birlikte fıçılar dolusu şampanya içen ve birbirlerine böğüre böğüre bir şeyler anlatan titanlardan’ kendilerince intikam aldıklarını sözettiği bölüm aptalca bir çağrışımla beni çocukluğuma, yatağıma işediğim zamanlara götürdü; yatağımı ıslattığım gecelerin sabahında uyanıp yataktaki ıslaklığı fark edince hafif bir utançla karışık duyduğum hayal kırıklığına.

o küçük mahalledeki akranlarımın neredeyse hiç birinin mışıl mışıl uyudukları tüm o geceler boyunca kontrolü ellerinde –ya da pipilerinde her neyse- tutamadıkları sır değildi ve beni hayal kırıklığına uğratan da yatağımı ıslatmak değildi.

gerçek hayatta karşısına dikilip işeyebileceğin tek yer ya kuytudaki eski bir duvar ya da kenarları gelişigüzel sıvanmış ortasında kocaman bir delik olan alaturka bir tuvaletti. bu yüzden rüyanda bazen yüksekçe bir tepeye, bazen derin bir uçurum kenarına dikilip hemen karşı kıyıdaki şelaleden çağlayarak aşağıya dökülen sularla aynı tempoda şırıl şırıl işerken gerçek hayatta hiç olamayacağın kadar rahat, bereketli ve özgürdün.

/uçurum kenarına yaptığın bu ziyaretlerin bazılarında mesanende yeteri kadar sidik olmadığında da bu yolculuk uçurumdan aşağıya doğru son sürat bir seyir alıyor ve sen tam yere çakılmak üzereyken tuhaf bir böğürtüyle yataktan fırlarcasına doğrularak uyanmanla sona eriyordu/

işte her ıslak sabah seni hayal kırıklığına uğratan aslında oraya hiç gitmediğini anlamandı, yatağını ıslatmış olman değil; karşısında bir çağlayan olan o uçurum kenarına aslında hiç gitmemiştin.

demek istediğim şu ki bu yanılsamalar sen büyüyüp kocaman biri olduğunda da peşini bırakmıyor.

diyelim ki bir akşam yorgun argın iş çıkışı eve gelip elbiselerini değiştirirken ya da bir sabah aynanın karşısına geçip traş olurken bir an aynada kendine bakıp daldığında; gittiğini, yaptığını, gördüğünü, dediğini, konuştuğını sandığın hiçbir şeyin aslında olmadığını anladığında;

oraya hiç gitmedin,
onunla tanışmadın,
aranızda hiç bir şey yaşanmadı.

bunların hiç biri olmadı.

Hiç yorum yok: